Yani bütün o ortaokul, lise hayatından sonra daha mı iyidir,
iyi olduğu düşünülmeli midir?
O kocaman grup dağılıp ayrı ayrı şehirlerde farklı
arkadaşlıklar, farklı hayatlar bulmak için yola çıkılır. Önce aileni, akrabalarını
geride bırakırsın, kilometrelerce ötede hatta sonra yıllardır birlikte büyüdüğün
dostlarını kendinle birlikte başka otobüslerde uzanan yollarda görürsün,
bazılarıyla da aynı şehirde olmanın mutluluğu vardır içinde. Görüşebileceğini düşünüp.
Yine de yol boyu damlalar süzülür de, muavinden sessizce peçete istersin
burnunu çekerken.
Sonra gelirsin o kadar büyük gelir ki İstanbul ne yapacağını
şaşırmış bir halde durur 780km ötede kalanları özlersin. Yerleşirsin yeni
evine, hatta önce inatla yerleşmeden bırakırsın valizi ve kolileri ki alışmışlığı
hemen kabul etme diye. Sonra durur durur rüyalardan uyanır, alıp valizini geri
dönmek istersin bildiğini düşündüğün o şehre.
Okul açılır, Taşkışla’ya gelirsin bir sabah, o kocaman
büyülü kapıdan içeri girer bir nefes alırsın o trafik telaşından sonra, hemen
karşıda bütün güzelliğiyle orta bahçe durmaktadır ve eğer şanslıysan havuzun
suyu yeni temizlenmiştir ve sakinleştirici etkisi ile su sesini dinlersin.
İçinden alışabileceğini söylersin kendine, günler geçer yeni insanlarla
tanışırsın çoğu sen gibi gelir de mutlu olursun. Birlikte kantinde takılırsın,
bahçede çimlerde keyif yaparsın, o kocaman koridorlar da kendinden bahsedip,
onu dinlersin. Zor olduğunu düşündüğün dersleri, projeleri birlikte boğuşmak
adına mıdır yoksa eğlenceye dönüşebilir umuduyla mıdır bilinmez ikiniz yapmaya
başlarsınız, iki kişi olmuşsundur artık tek geldiğin bu yerde kendin gibi
olduğunu gördüğün, adına ilerde dost diyeceğin biri vardır. Sonra selamlaştığın
birçok kişi olmaya başladığını fark edersin, özlemek biraz daha çekilir hale
gelir. Her şey çekilir olur da geç algılanır bu şehirde. Ailenle konuşurken
artık anlatılacak şeyler birikir, dostların, projelerin, hocaların, gittiğin ve
gördüğün yerler, uykusuzluğun, kahvelerin, bıkkınlığın, başarıların, az
başarısızlıkların, jürilerin, bitmeyen teslimlerin, kar-kış demeden levent
taksim hattına ulaşma çabaların hatta ulaşamadıkların… Bu virgüllerden sonrası
hep vardır, sen daha çoklarını da ekleyebilirsin aslında.
Taşkışla demek çoğunda koşuşturma demektir (uykusuzluk,
bıkkınlık, emek, çaba, umursamazlık da olur), çoğunda aşktır, çoğunda başarmak
için bir adım demektir, çok azında hayal kırıklığı yapar sonradan… Hatta çok
sonradan hissedersin bunu. Yıllar geçmeye başlamıştır sonlara gelinir, her adım
sondur bu sonla birlikte. İlk yıllarda dost dediğin birçok kişi görürsün de, o
sonla birlikte çoklar aza, hatta çoğu zaman hiç kimseye dönüşür, selam
verdiklerin hep vardır onlar hiç değişmez mesela Taşkışla da hep aynı yerdedir…
Yapmadıklarını düşündükçe boşa mı geçti zaman dersin
Taşkışla’dan nasibini alamamışsındır belki de almak için hiç uğraşmadığını fark
edersin. Üniversiteye gelmek işin sadece en kolay kısmı olarak kalır, bütün
olayın sende başladığını ve bittiğini özümsersin yıllardan sonra. Uğraşmazsan
sadece bir üniversiteli olursun, ama sonuna kadar zorlarsan o sınır dediğimiz
şeyleri, Taşkışlalı olursun, mimar olursun, tasarımcı olursun, yazar olursun,
çizer hale gelirsin, eleştirir olursun, dost olursun, araştırmaktan ve
öğrenmekten ve bütün bunları kendi başına başarmış olmaktan deli olursun mutlu
olursun: )
Hayal kırıklığı mıdır üniversite? Bence ve çoğu zaman
değildir, yalnız kaldığında bile öyle olmamalıdır… Olmamalıdır ki bütün
bunların da, daha sonrası için bir başlangıç olacağı kabul edilebilsin...