30 Mayıs 2010 Pazar

0822



Korkan kalbin ıslanması mümkün mü?

Başedemediğinde kendinle
ve yalnızlığı kabullenmişken
İşkence neden?

Ne ararsın olmayan bedeninde ruhunu!

Acıtan heryerini kesmek çare mi sanarsın?
Ya örtülmezse açılan yaraların

Gün gelir belki de pişman olursun,
Duyurmak istedikçe küçülen sesin için...

Bir anlık isteğin için heba ettiğin o duruluğu
Şimdi uzaktan izlemekten de mi yorulmazsın?

Çaresizliğine ve bütün depresifliğine bir ruh eşi bulduğunu
Hem de havada asılı kalmış haliyle kabul etmez misin?

Dokunmak dindirmez içindeki çığlığı
Şimdi sus ve dur
Yıpranmış gözlerinle son kez dön bak
Ve herşeye rağmen elveda de...
Diyebilir misin ???


28 Mayıs 2010 Cuma

Eyvahhh!!!


Bugün itibariyle delilik düştü içime
İçimde dışıma yansıdı !

Yansıdı güneşin ışıkları
Üstümden geçti yanlışlar
Üstümden aktı yıldızların parıltıları
Söndü neşem, kayboldu kıpır kıpır enerji dalgaları !
Kayboldu doğrular
Yerine sorgulamalar başladı
Yerine kaçış başladı
Ve herşeyin yerini korkular sardı!

Beyaz olmak
Siyahtan kurtulmak
Pembeyle arınmak
Kırmızıyla kendime gelmek istiyorum

İstiyorum hiç olmayak şeyleri
İstemiyorum gelmeyecek beklemeleri
Vazgeçiyorum HİÇKİMSELERDEN
Vazgeçin benden...

27 Mayıs 2010 Perşembe

Deli Miyim Neyim ? =)


Dün gece yarım saati geçen bir reiki çalışmasından sonra saat 11den önce sızıp kaldığımı hatırlıyorum =)
Ellerim solar pleksusdayken uyuyakalmak da ilginç oldu gecenin bir saati uyanıp kendime gülüp yeniden gözlerimi kapattım.

Sabah alarmlar çalmadan, biyolojik saatim uyandırdı beni,sanırım" kalk güzel bir gün seni bekliyor "demenin içimden gelen haliydi. Bol bol esnedim, gerindim, sırıttım, telefonuma gelen mesajlara baktım, babamın beni uyandıracağı anı kolladım =)) Hemen günaydın dedim uyanığım ama inandıramadım! yok yok sen yataktasın diyen babamın sesi beni iyice güldürdü valla uyandım dedim taaaaaaa antalyalara uzanan Hilal hep uyur kaldırmak lazım bilinçaltına da merhaba uyanığım dedim =))))) Sonunda ikna olup telefonu kapatan babam pes etmez ben biliyorum o da zaman zaman beni biliyor giyinmiş saçlarımı yaparken yeniden o güzel ses aradı =P kalktın mı hala yataktasın bak kızım işe geç kalacaksın diyor, bir yemin cümlesi daha çözdü işi de hadi görüşürüzle noktaladık cümleyi.
Sabah şarkılarımı dinledim, kendi kendime yatakta dans ettim,spor çantam dahil olmak üzere çantaları doldurdum taşırdım. Şantiyede aç kalıyorum diye dün akşamdan aldığım erzakların bir kısmı da yükledikten sonra evden çıkmaya hazırdım. Bindim otobüse indim servisin beni alacağı durakta =)
Kulağımda tarkan güne uyanmanın ve uykumu almış bir şekilde işe gitmenin şapşal mutluluğunu yaşadım serviste gazetemi okudum (gündemi de takip etmek lazım bir yerlerden )
Sonra temalı temalı diye hoplaya zıplaya girdim odama. Odam diyorum ya gerçekten insanın kendi odası olması ne mutlu edici bir durum istediğin gibi oraya buraya birşeyler yapıştır sandalyelerin üstünü doldur yan komşuyu en az rahatsız edecek şekilde müziğini dinle, sigaranı iç falan filan bu listeyi daha da uzatabilirim biliyorum =)

Bir roler coaster mücadelesidir gidiyor günlerdir haftalardır,85 ayak aynı kota oturacak giriş çıkış kotları düzenlenecek biniş istasyonuyla bilmem neresi arasında 120cm olacak derken Vekoma'dan gelen ayakları 3m uzatamayız cevabıyla kolları sıvayıp durun ben bir kot düzenlemesi denemeliyim bence bunu çözeriz diyerek giriştim peyzaja =)
Yapabildiğimi gördükçe odanın içinde kendi kendine gülen bir tipe dönüşmem fazla zaman almadı. Mutlu oldukça aydınlanıyorum mutlu oldukça çığlık atasım geliyor hatta mutlu oldukça kalkıp zıplıyorum =))))
Sonra çağırdım direktörümü,müdürümü anlattım bunu böyle bunu şöyle onu da şöyle yaptık mı istediğimiz kot olur ne vekoma bizi durdurur ne de istinat duvarları (hihihih)

"Aferin" aldıktan sonra iyice gaza gelen ben sıfırdan bir temalı park projesi çıkarabilecek kadar heycanla başladım planların orasını burasını düzeltmeye =) kim demiş temalı park zor yapılamaz çözülmeyen tek konu bu diye =)

Bugünkü heyecan temalı, bugünkü heycanım paylaşma ihtiyacı =) ohh yazdım rahatladım şimdi kaldığım yerden devam edebilirim planlarıma,oyuncaklarıma,heycanıma,hoplayıp zıplamama

Herkesin mutlu ve huzurlu bir gün geçirmesini seçiyorum =)

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Bilinmeyen Saat Uygulaması



Hiçbir vücut ısısı değiştirmiyorsa mevsim normallerini
Sevmek de yok artık!
Sevmek yok artık!
Hiç kimseyi!
Sen yaz saati uygulaması ben kış saati
Ortak bi takvimimiz bile olmadı!
Seni bir saat ileri almışlar beni bir saat geri
Bu zamanlar yoksa bize düşman mı?

Bilemem...
Aklın kimde kalır?
Bilemem...
Hatrın kimde kalır?
Bilemem...
Kimler sensiz kalır?
Bilemem...
Hangi yol düz gider?(Hangi yol güze gider?)
Bilemem aşklar ne için biter!



Cüneyt Ergün'ün kaleminden çıkmış bu satırlar...


Hem de öyle güzel, öyle anlamlı bir şarkı olmuş ki yüreğe dokunmuş yüreğe işlemiş resmen...




Her dinlediğimde SEVMEK DE YOK ARTIK! SEVMEK YOK ARTIK! HİÇ KİMSEYİ diye bağıra çağıra söylüyorum:) Sanırım uzun bir süre daha bu parça dilimden de o küçücük kalbimden de düşmeyecek!



18 Mayıs 2010 Salı

Beyaz kuşlar yüksek uçar...



Beyaz kuşlar yüksek uçar...

Gecenin içinde sesleri de görüntüleri de beynime kazınacak kadar etkili olmalı ki otobüs camına yaslanmıs bir durak mesafesi kadar onlara dalmış bakarken buluyorum kendimi...

Ya onlar kadar özgür olup yine de her gece aynı yerde olamamanın hayıflanmasını yaşıyorum ya da onların tarafından bizim için bahşedilmiş olan bu güzelliğe sahip olamadığım için yakınıyorum içimden.

Bu hayatta bizi kendimize hatırlatacak bir iz, bir bakış kalmalı ya da hiç olmayı başarmalı ama birşey başarılmalı herkes tarafından...

En iyi konuşmacı, en iyi yalancı, en iyi doktor, en iyi aldatan, en iyi seven,sen iyi öven, en iyi aşık, en iyi tövbekar, en iyi bakan gözlere sahip yada en güzel kokan, en güzel sunan listeyi uzatın işte, herkes bir şey olmalı ve o en iyisi olmalı senin için, sana göre hem de...
onlar gökyüzünde en güzel duranlar olmalı gecede, sen belki de en iyi okuyansın, satırları bende en doğru duygularla anlatmaya çalışan olmalıyım sonuçta hepimiz bir şey oluyoruz...

Ben değiştikçe,değişiyor senin doğruların
Ben çoğaldıkça çoğalıyor benden aldıkların

Bir ben kalmalıyım bir de benim en iyi yapabildiğim şey işte...

16 Mayıs 2010 Pazar

Bir Tavsiye Üstüne...



Geride kalan bir yılın ardından 2010 yılını benim senem olarak bünyeme kabul ettirdim, sevdim de bu 2010 senesini... Herşeye karşı olan; nefretimi, kızgınlığımı, kırgınlığımı ve hayal kırıklığımı bıraktım geride hatta nerde kaldıklarını bile hatırlamıyorum bıraktım adına üzüntü denen ne varsa... Ben bu senede yani benim senemde mutlu olmayı seçtim ve kendimle birlikte herkesi mutlu edebileceğime inandırdım : )

Bu cümlelerimi kurmamı sağlayan bir güç var aslında, algılarımı değiştiren, farkındalığımı arttıran, pozitif enerji, pozitif düşünce diye orada burada dolaşmamı sağlayan, sorunlara farklı bakabilmemi ve negatif bütün inişlerin bir yerlerde bana umutla,yeni hayallerle geri döneceğine bu ufacık bünyeyi inandıran bir güç var ... iş sadece beklemeye kaldı :) sabırsız koç burcu insanı için zor olsa da sabretmek, ben kendimi sınıyorum heryerimle yeniden... ve bekliyorum!

Bu haftasonu evde kendimle geçti! Bazen bi enerjiyle oraya buraya el atıp toparlamakla, kalan zamanda da nedenini daha sorgulayamadığım bir uyuma ve uyanma sancılarıyla tükettim bikaç günü geceyi.Kafamı dışarı çıkarmadım ne pencereden ne balkondan :) Şimdiyse uzun zamandır okumak istediğim ama bir türlü denk getirmediğim bir kişisel gelişim elektronik kitabını okumaya karar vererek haftasonunun son halini geçiriyorum. 5-10 sayfa okumuştum ki bu bilgiyi sadece kendime saklamanın bencillik olacağı aklıma düştü ilgilenen olur mu bilmiyorum ama ben yine de linkini vereceğim ve dikkatinizi çekeceğini umarak yayınlayacağım.


Ücretsiz olan bu elektronik kitabın yazarı; ocak ayından beri tanıdığım ve tanımaktan ötürü çok keyif aldığım Sevgili Berna Özcan Demir'dir. Sevgili Berna Hocamında sitesine bir göz atmanızı önereceğim.
http://www.bernaozcandemir.com/
http://www.reikiturk.com/reikiturk-ebook/refah-icinde-bir-yasam-surdurme-rehberi.pdf
Buyrun bu da o kitabın linki ücretsiz olarak bilgisayarınıza indirip okuyabilirsiniz eminim dikkatinizi çekecek bir satır bile olsa bulabilirsiniz.Tek tavsiyem benim gibi birşeyleri ertelemeyin ve hemen çevirin sayfalarını :))) Belki sonra bu blogun altına birkaç cümle yazmak ve iyi yada kötü yorum yapmak istersiniz.

Kaçıyorum ve kitaba kaldığım yerden devam ediyorum :)) İyi okumalar dilerim herkese...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Cumartesi İşkencesi


İstanbulda hava kapalı içimi dışımı kara bulutlar doldurdu resmen...

Darlayan şarkılarla bunu daha da pekiştirmeye karar veren ben için gün hiç bitmeyecek gibi duruyor : )



Evde daha gözlerimi açamadan yaşadığım şokla ayıldım aydınlandım resmen(detayları veremiyorum) Sonrasında koştura koştura servise yetişme çabalarımdan sonra bi starbucks kahvesi yardımıma koştu açıldım da açıldım :) bol bol nefes aldım, çokça benden habersiz dalan gözlerimi oraya buraya çevirerek ilgimi odağımı dağıttım.

ayyy bu yazı olmadı, olduramadım ama olsun hep düzgün, adam gibi şeyler yazacağıma dair kimseye söz vermedim.Benim minik blogumu, kendime adamıştım zaten.Uzun zamandır yapmak istiyorum dedim diye yaptım ne kadar bu sözümü tutarım o bilinmez :p


Odamda hafif müzik sesi güzel bi kahve kokusu masada dağılmış milyon tane eşyalarla birlikte bir cumartesi sabahını tüketmek adına temalı temalı takılıyorum, hadi o zaman benden bu kadar.


İyi haftasonları : ) kalan bi haftasonu varsa :P

Ps : Eklediğim resim sanırım derdimi anlatıyordur çocuklar gibi çığlık atmama gerek kalmadan :(hihihi )


12 Mayıs 2010 Çarşamba

O Ben Miyim ?




PS: Bu şiiri yazarken dinlediğim hatta saatlerce günlerce dinlediğim bi şarkı vardı ve zaten bu sözler anlamsız gibi dursa da o tınının o içimi dolduran hüznün eseri olarak çıktı bi tarihi var anı var tüm bu kelimelerin biraraya gelişinin 24.03.2008 (04.07saat) gecenin sabaha uyanışı gibiydi benim için sizde o şarkıyla dinlerseniz belki daha farklı yorumlarsınız : )
şarkı : grup seksendört - o sensin


Acıtan noktalara değen
Durmadan bastıran
Sancı işte
hissetmeyi zorlaştıran o ses
görmeyen gözlerin karanlığın ortasında çırılçıplak kalması kadar imkansız
Sana olmayacak kadar derin
Benim olamayacak kadar sığ bir başlangıç
Durmak bilmeyen bir çığlık
Arkasından geleni saklayan gölge
Yağmurun her düşüşünde yakması kadar imkansız
Hızlandıkça delip geçen o ses
Suratımda bilinmeyen bir iz
Bana ait değil
Gökgürültüsü
Yerden kalkan bir ölü
Üstünde bütün parçalanmış anılarıyla
karşımdaki
O sen misin
Bıraktığım bütün kelimeler mi?
Bastırdığım o ...
Vücudumun tahammül noktası kadar yakın
Kilitli kalmış, kararmış gözlerindeki o bakış
Ben miyim sebep
Bitmişliğimden dökülen
Yada asla ben olmamış o yanımın ellerimdeki ruhu
Geceyi çağrıştıran o siluet
Heryerin parçalara ayrılmış karamsarlığı
Görünmeyen yanlarım kadar acı
Ama şimdi karşımda
Konuşamayan
Göremeyen ve asla hiç hissetmemiş
Ben miyim noktası
Sen olabilir misin o bitmeyen virgüller?
Ayaklarıma değen yapışıklık
Söylenmemiş tüm cümleler
Beni alıp götüren bu ezgi
Suyun içinde duyduğum o ses
Kulaklarımdan kalbime giden
Sadece acıyı haykıran
Her hücreyi kaplayan bu bitiş
Bitmişlik duygusu mu tattıran
Kopmuş zamanların arasında
Bulunma endişesi
Kördüğüm kalmış tınıları
Yankılarında yardım yok
Beni çağıran o yırtıcı kuş
Duvar
Ve sen
Aramızdaki bütün mesafeleri yok eden
O ruh
Ben miyim?

Orada Bir Şantiye



Toz topraktan, mekanik gürültüden başka bir şey değilmiş gibi dursa da içinde olmanın verdiği ayrı bir haz var bunu anlatmak lazım.


Önce fikirlerle başlayan sonra tasarımın içine katıldığı, uzun uğraşlar sonunda kâğıda kaleme milyon tane emekle aktarılan çizimlerin son aşaması olarak yorumlanabilir şantiye… Sıfırdan üretmek, aşama aşama gelişimine, yükselişine tanık olmak aslında.


Bir senaryosu olan, kendisiyle birlikte bir toplumun içinde yaşayan insanları da içine alan hatta ve hatta çevresindeki yerleşimi yaşantıyı etkileyecek olan bir filmin girişi sadece bir şantiyenin başlangıcı…


Uzun soluklu bir proje; arka sahnesinde görünmeyen, adı geçmeyen insan emekleriyle ayağa kaldırılan bir arazi parçası ve çalışan üreten sayısız kafa. Kâğıttan görünene geçişte; betonuyla, kolonuyla, kirişiyle, döşemesiyle, bitmek bilmeyen malzemelerin bir araya getirilişi…


Ora’da olmak; bir yaşantıya tanıklık etmek, parçanın bütüne yaklaşmasında ufak bir tuğlayı bile yerine koymanın tadını yaşıyorum ve ben bu tadı çok seviyorum.

11 Mayıs 2010 Salı

Bi Şarap Molasında…



Kelimelerin anlam kargaşası gibi işte, cümlelerin nereye gideceğini düşünemeden konuşmak ve yastık yorgan ben üçlemesini yaşamak : )

Uykusuzluğum;sarhoşluğun daha ayık hali olsa da saçmalığın en abartısı gibi duruyor bünyemde ve bünyemdeki herşeyi olduğu gibi kabul etmeyi öğreniyorum sonrasında gülüyorum...

Utangaçlığım yersiz,

Cesaretim kırılgan,

Sözcüklerimin tanımlanamaz olduğunu da yine ve yeniden keşfediyorum.

Sonunda


Uzun zamandır aklımda aslında, kendimden bir şeyleri paylaşma fikri. Nicedir ertelesem de sonunda oldu, işte oldu, benim oldu diye mutluluk içinde ilk satırlarımı yazıyorum : )


Sanırım uzun uzadıya cümleleri sıralayamasam da bundan sonrası çorap (ki bence bu çorap ince külotlu çoraptan başkası değil ) söküğü gibi gelecek...

Hayal kırıklığı mıdır üniversite?

Yani bütün o ortaokul, lise hayatından sonra daha mı iyidir, iyi olduğu düşünülmeli midir? O kocaman grup dağılıp ayrı a...